Bugun...



İçeridekilerin Hayalindeki Fotoğraflar İsviçre ve Fransa'ya Gidiyor...

Görülmüştür ekibi ve redfotoğraf grubunun Düşler Tutsak Edilemez sergisinin küratörü Sultan Güner ile serginin hikayesini ve bundan sonraki yolculuğunu konuştum...

facebook-paylas
Güncelleme: 06-12-2023 23:34:18 Tarih: 17-09-2018 17:58

İçeridekilerin Hayalindeki Fotoğraflar İsviçre ve Fransa'ya Gidiyor...

Ne kadar özel bir kadın olduğunu biliyorum. Ben biliyorum da başkaları bilmiyor. Bize biraz kendini anlatır mısın? Nasıl birisin, nelerden hoşlanırsın... Fotoğraf çekmeye ne zaman başladın, ne türden hoşlanırsın?

 

Röportaja iltifatla başlamak ne hoş, teşekkür ederim. Kadınların birbirini onore edebilmesi gelişmişlik düzeyi diye düşünüyorum.

Özel olduğumu pek düşünmesem de herkesle aynı acıları yaşamış fakat kendimce başkaldırıp, toplumun biçtiği rolleri üstlenmek istememiş, 80’li yıllarda ortaokul mezunu olarak beş yıl kadar evde oturtulmuş ama o dönemde çokça kitap okuyup ve danteller, kazaklar örsem de ara verdiğim okulu dışarıdan bitirmek için bir mücadele yürüten -tüm akraba muhalefetine rağmen- liseyi dışarıdan iki yıl kadar nispeten hızla bitirip bir yandan da (evden çıkmışken girmek istemeyen) –karşı çıkılsa da bir şekilde işe girebilen (muhasebe bürosuna), hiç bilgisi olmadan başladığı muhasebe işinden müşavirliğe zamanla ulaşıp meslek edinen, hayattaki seçimleri hep zor olan biriydim.

 

1985 ilk işe başlamam, 1999’da mesleki mali müşavir belgemi almam yanında hep değişik eğitim, seminer vs. sürekli öğrenerek geçirdiğim bir yaşam şekli oldu benimki, hâlâ da devam ediyor … 1989’da aşık oldum, 1993’te evlendim, 1994’te bir kızım oldu, 1996’da evliliğin tüm saçma zorlamalarını kabullenemedim ayrılıp kızımı bir buçuk yaşından itibaren yalnız büyüten daha doğrusu büyütmek zorunda kalan diyelim, böyle mihenk taşları olan yaşamıma, fotoğraf 1992’de ilk defa girmiş oldu.

 

Bir kültür merkezi vardı oturduğumuz mahallemize yakın, orada Süha Derbent’ten eğitim alarak başladım. Eğitim sonunda ilk çekim gezimizde Eyüp-Piyerloti’ye çıkarmıştı hepimizi Süha hoca. O geziye 2 makine boynumda gitmiştim, 1 makine abimin Zenith’ine siyah-beyaz film, diğeri benim Zenith makineme renkli film takmış, tüm ciddiyetimle katılıp çekmiştim.

Yolunda gitmeyen evlilik-hayal kırıklığım, çocuk, iş derken fotoğrafa bir süre zaman ayıramadım. Yine anı fotoğrafları çekerdim fakat emekli olduktan sonra daha çok çekmeye başladım.

 

Genelde gidip gördüğüm yerleri çekip, göremeyenlere gösterebilmek amaçlı başladı diyebilirim.

Ben de belgesel ağırlıklı çekiyorum. Sıradan bir gezi sırasında da çekiyorum, politik bir protesto alanında da ama en çok direniş alanlarını seviyorum.

İnsan, çürüyen bir topluma sessiz kalarak en güzel kareleri üretse bile, benim gözümde pek bir şey ifade etmiyor. Sadece fotoğraf üretip başını kuma gömerek yaşayan kesime gösterebilmek için, hem çevremize karşı duyarlı olup hem de fotoğraf üretebiliriz diye düşünüyorum ve bunu göstermek amaçlı çoğunluğu direniş alanlardaki fotoğraflarımdan yollayarak FIAP’a (Uluslar arası fotoğraf federasyonuna) AFIAP ünvanını alabildim.

Sol kesimde çoğunluk bu unvanlara karşıdır, haklıdırlar da, ‘fotoğraf’ yarışmaz, tabiî ki, sergilenir de, kapitalist sistem içinde yaşadığımız da bir gerçek. Fotoğrafa yeni başlayıp fotoğrafı bilenlerin puan vermesi ‘olmuş’ demesi motive edici oluyor.

Foto-öykü çalışmalarım olmuştu 2012-2016 arasında bunlar

1-Türkiye’de Şarabın Öyküsü (2012-2014 arası Namık Kemal Üniv. Şarap Üretim Teknolojisi bölümü okuduğum sırada çektiklerimden oluşan)

2-Kazova Direnişi 3- Bombalara Karşı Sofralar ve 4-Kamp Armen

 

Çoğunluk alanlarda freelance çektiğim için İFJ basın kartım da var.

 

Çok ama çok özel bir projenin küratörlüğünü yapıyorsun. İnsanların düşlerini gerçek ediyorsunuz? Bu nasıl bir duygu? 

 

 Elbette ki müthiş bir duygu. Ama asıl olmasını istediğim bu mahkûmların hayatında güzel gelişmelere sebep olabilmesi. Sadece istedikleri kareleri çekmek beni pek tatmin etmiyor aslında…

 

55 FOTOĞRAFLA BAŞLADIK

 

Bu fotoğraf projesinin hikayesini anlatabilir misin? Bu projede yer alma hikayeni de tabii ki.

 

2013’ten beri dahil olduğum ‘Red Fotoğraf’ grubuna, ‘Görülmüştür’ ekibinin proje teklifi sonrasında yaratılan iki bölümlü projeydi. İlk başlangıcı Mayıs 2015’te red fotograf grubunda bulunan herkese gelen mail ile başladı. 55 fotoğrafçı geri dönüp projede yer almak istediklerini belirtti.

Öncesinde red fotoğraf olarak yapılan her projede yer almış ve red gazete’nin hayata geçirilmesini sağlayanlardan biriyim. Sevdiğim-anlamlı bulduğum projeleri hayata geçirmek için emek verdiğimden bu projenin de ‘sorumlusu’ olmuştum ve itiraz eden de olmamıştı.

 

1.proje; 55 fotoğraf ve 55 tutsak sayısıyla başladı. Her bir fotoğrafçının birer fotoğrafını yolladık, gönderilen fotoğraflara okumalar yaptı mahkumlar, şiir vs. şeklinde … 1.proje bu şekliyle 9’u yurtiçinde 3’ü yurtdışındaki mekanda sergilendi.

 

2.Proje için de ‘dışarıda olsanız ne fotoğrafı çekmek istersiniz’ diye sormuştuk. Proje başında hepimizi bu kısım heyecanlandırmıştı. Böyle bir heyecanın peşini bırakamazdım…

 

Bu arada Red fotoğraf grubu ‘inisiyatif alabilenler’le yürütülen gönüllü grubudur. Henüz belli bir mekânı olmayan, sosyal medya üzerinden duyurularla herkesin katılabildiği sergiler organize eden bir grupken, içinde olduğunda görüyorsun ki ‘eğer bir projeyi yönetiyorsan sonuna kadar sergiyi ortaya koyabilme potansiyelin varsa proje bitiyor, bende yeterince vardı ki bitti. Bunu neden diyorum. 2.proje uzadıkça türlü engeller çıktı, OHAL ilanından sonra proje önderleri rafa kaldırılmasını düşünmüşlerse de ‘proje sorumlusu’ olarak sonlandırıp ortaya çıkardım.

Kolektif iş denilse de böyle gelişmedi, bir yerlerinde ‘sorumlu’ kişiye destek olacak işbölümü yapılmalıdır, tersine engel olanlar vardı, onlara itibar edildiği durumlarda oldu, tüm bunlara rağmen projeyi bitirdim.

 

Şimdi bunun hiç sözünü etmeden serginin dolanması beni yaralamış olsa da; bu arkadaşların şimdiye kadar hayatlarını hep bir ‘kadın emeği’ ile ortaya koymuş olmalarına bağlıyorum. Alışmışlar bu duruma ve dillendirmeyi tercih etmemeleri bir yaşam tarzı olmuş, demek ki diye düşünüyorum.

 

2.projenin sonuna doğru görülmüştür ekibinden ne istesem hep, Tülin Şahin Okay’ın isteği yerine getirdiği iletildi hep. Kime bu rahatsızlığımı söylesem ‘o yüzyılların sorunu, hep böyle oldu, boş ver, sus aynen devam et’ demelerine de şaşkın kalıp, ilk defa yazılı olarak burada da dillendirip bunun artık değişmesini, kadın emeğine saygı gösterilmesi gereken bir şey olduğunu bunu ‘bir şekilde bir cümle ile de olsa anılmasını’ isterdim.

Sitemim neden biliyor musunuz, kimse bilmiyor tek kişinin inat ve azmi sebebiyle bittiğini, böyle bir güzel çalışma şehir şehir ve yakında ülke ülke gezecek … sadece bir teşekkür etmek neden zor geliyor anlayamıyorum, oysa bunu yapmayan biri sadece bir salon ayarlayan bir arkadaşımıza yarım sayfa teşekkür vs. yazabiliyorken, projeyi bitirenin hiç anılmaması garip değil mi? yaralıyor ister istemez…

Kısaca ben haksızlıklar karşısında susamıyorum. Projeyi düşünmek elbette ki çok önemlidir, ve (görülmüştür ekibi müthiş güzel bir iş yapıyor bunu her zaman söylüyorum, taktir de ediyorum) ama hayata geçirilmeyen projeler ne kadar çoktur bir düşünün. İyi ki inat edip bitirmişim diye düşünüyorum, zaten bana rastlamışsa başka yolu yoktu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.  

 

Serginizi İzmir’de gezmiştim. Her fotoğrafın önünde dakikalarca kaldığımı biliyorum. Hatta bir arkadaşım baştan sona ağlayarak sergiyi izlemişti. Sergiye gelenlerin tepkileri nasıl sizce?

 

Sergimizde aynı sizin gözlemlediğiniz gibi duygu seli akıp geçiyor, her kesimden insanın ‘insani duygularını’ öne çıkarıyor. Düşünce suçlusu olarak ceza almış kişilerin hayallerindeki karelerin ne kadar hayattan kareler olduğunu görerek çok etkileniyorlar…

 

MEKTUPLAŞMA İLE ULAŞTIK

 

Düşlerini gerçek ettiğiniz insanları nasıl buluyorsunuz ve nasıl ulaşıyorsunuz?

 

Projenin ortağı olan www.gorulmustur.org ekibi çok sıra dışı bir görev yapıyor, siyasi mahkumların cezaevinde yalnız olmadıklarını vurgulamak için onlarla sürekli mektuplaşma yönünde çağrılar yapıyorlar ve bu siteye girerseniz A’dan, Z’ye mahkum isim listesi ve adreslerini görürsünüz, sizler de kimseye sormadan o kişilerle mektuplaşabilir, kart gönderebilir veya fotoğraf bastırıp yollayabilirsiniz.

 

Proje başında her bir fotoğrafçı için oradan (görülmüştür yetkilisinin) seçtiği bir mahkumla, hem mektuplaşma, hem de proje sonuna kadar yazışmayı devam ettirdik.

Mektuplaşmaya devam etmeyen fotoğrafçılar da olmuştur, kendi tercihleridir. ( -ki ben hâlâ mektuplaşmaya devam ediyorum, çünkü öyküler yazıyor Nuri, o konuda yardımcı oluyorum, daktilo edip basıma hazırlıyoruz mektuplaşarak)

Böyle bir yolu bana açtığı için de görülmüştür ekibine elbette ki teşekkür ediyorum.

2.projede istekler çoğalıp fotoğrafçılar kurgu fotoğraf yapamayıp ayrılınca, 8 fotoğrafçı 2’şer fotoğraf isteğini yerine getirdik. (Eğer yeterli sayıda fotoğrafçıya ulaşamasaydım, kararlıydım, arşivimden isteklere yakın fotoğraflarımdan seçerek yine projeyi görünür kılacaktım, ama ne kadar çok fotoğrafçıyla bitirirsek o kadar çok kişiye ulaşacak fikriyle çoğalmayı uygun gördüm)

 

68 kişi olarak başladığınız bu düş yolculuğunda kaç kişi kaldınız? Ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

 

Üstte biraz anlattığım 1.proje sonrası serginin bir hayli ilgi görmesiyle başka fotoğrafçı arkadaşların projeye dahil olmayı istemelerinden sayımız 66’ya çıkmıştı ve yeni mahkumlardan yeni istekler alındı, herkese çekmesi gereken mahkum isteği ulaştırılmış oldu…

Fakat OHAL süreci yüzünden çokça arkadaşımız projeden ayrıldı, şimdi fotoğrafçı giriş çıkış listeme baktığımda sözel teklifler hariç toplamda 114 fotoğrafçı ile muhatap olmuşum proje boyunca…

Mayıs-2017’de 2.projenin rafa kaldırılma söylemi yapıldıktan sonra, tüm inisiyatif bana kaldı.

Mesela, 2.proje başından beri sebepsiz şekilde (konuşmaya da yanaşmayan) enerjimi düşüren iki kadın fotoğrafçı ile proje sonuna kadar iletişim kurmadım, tam projeyi bitirdim ardından proje yetkililerinden bu arkadaşlar konularını çekmişse projeye dahil edip emeklerine yer vereceğimi söyledim. Bunca emek karşısında olumsuz cümle kuracak kimse kalmasın istedim.

 

FOROĞRAFLARIN HEPSİ ÇOK ÖZEL

 

Seni en çok etkileyen düş fotoğrafı hangisi?

 

2.projeyi öyle içselleştirmişim ki hani derler ya hepsi çocuğum gibi... Aynen öyle ayırım yapamıyorum. 68 mahkumun isteğini yerine getiren her fotoğrafçı arkadaşın emeğine saygı duyuyorum. Kimisi zaten hazırda uyan karesi vardı, verdi uzaktan izlemeye başladı gidişatı, kimisi çok zorlandı.

Çoğunluğumuz ‘belgesel’ tarzda fotoğraf çektiğimiz için ‘kurgu’ fotoğrafta zorlandık, çok kolay bir istek kare olsa da, bir roman gibi istekler de gelmişti, çok az da olsa imkânsız olabilecek ‘düşleri’ photoshop yardımıyla tamamladık.

Projeyi hızlandırıp, ayrılanların yerine konularını yapabilecek arkadaşlara yolladıktan sonra (o yıl çalıştığım için sadece hafta sonu gidebiliyordum) 6 hafta sonunda her bir yeni giren arkadaşla çekime gidip onlara bazen destek olup, bazen de modellik yaparak hızlandırdım. Son aşamada projeye eklediğim arkadaşlarımın azmi ile ipi göğüsledik.

Her zaman red fotoğraf işlerini birlikte yaptığımız grafiker arkadaşımız çok sayıda fotoğraf olduğundan, zamanının olmadığını söyleyince grafiker arayışıma Kerim Eren abimiz, mahkumlardan birini tanıdığı için destek verdi. Emeğinin değeri çok yüksektir gözümde, çünkü geçmişte omuzu zaten sakat olan abimiz, bir de o hafta üzerine yeniden düşmüştü, kolu sargıda-omuzundan asılı, hafta sonları Cumartesi Anneleri sonrasında gün boyu katalog düzeltmelerini onun yönlendirmesi ile yaparak basıma hazır hale birlikte getirmiştik.

Onun yanında Yurdal Bilgiç, Hıdır Gün, Sadık Üçok ve Şükrü arkadaş (Gülender Sönmez’in irtibatı) photoshop konusunda işlerimizi keyifle yormadan hemen yapıp hallettiler. Hepsine çok teşekkür ediyorum, onlar olmasa proje daha da çok uzardı…

Emeği geçen herkese minnettarım… Bunu söylemekten hiç zorlanmıyorum, çünkü ‘emek’ verdiler, pozitif enerjiyle yanımda olanlar iyi ki projedeydiler. Emine Başa, Gülender Sönmez, Sultan Esen, Ahmet Demirsoy, Seda Öz, Halil Doğan gibi…

Ve sergi baskılarımızı özenle yapan Alin Fotoğraf-Ali Aydın’a da teşekkür ediyorum.

 

SERGİ İSVİÇRE VE FRANSA’YA GİDİYOR…

 

Sergi en son Kuşadası KUAKMER'de açıldı ve ben herkesin görmesini isterdim. Ama bu yazı yayınlandığında kapanmış olacak. Peki uzatılma olasılığı var mı?

 

Ne yazık ki KUAKMER’in kuruluş yıl dönümü etkinliğine denk geldiğinden uzatamadılar.

 

Not olarak düşmek istiyorum. Sergi; İstanbul, Mersin, Ş.Urfa, G.Antep, Adana, Ankara, İzmir ve Kuşadası(Aydın)’da sergilendi.

 

Bu arada yurtdışı sergileri başlıyor…

İsviçre-Bern :19-27 Eylül

İsviçre-Basel : 29-30 Eylül

İsviçre-Lozan 03-05 Ekim

Fransa Paris Ekim ayı içinde olacak. Bu yurtdışı sergileri ‘görülmüştür ekibi’ organize etti.

 

Mainheim-Almanya’da Ocak 2019’da olacak, sergiyi red fotoğraftan aynı zamanda katılımcımızda olan Enver Enli organize ediyor ve Almanya çevresinde başka mekanlarda da düşünülüyor …

 

Bu arada sergi mekânlarını, projede bulunan değişik illerdeki fotoğrafçı arkadaşlarımız ayarlıyor ve biz götürüyoruz. 35x50 boyutunda 68 fotoğrafımız var, biraz çok sayıda fotoğraf olduğundan salonun kapasitesi önemli.

İstanbul’da ilk 3 günlük tanıtım sergisi olmuştu daha birkaç mekâna gidebilir. Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi-Şişli’ye başvurdum yanıt bekliyorum Ekim ayı için…

 

 İnsanlığın için sana çok teşekkür ediyorum, senin gibilerinin çoğalması dileğimle...

Ankara Katliamı tanıklığımın sonrasında beni rehabilite etme yanı da var bu 2.projenin tam yeni başlamıştık ki katliamı yaşadık, ‘sabahlara kadar uyumadım’ demek yerine, ‘sabahlara kadar çalıştım’ oldu bu ve Kamp Armen belgesel çalışmam…

Ve sadece o da değil  bir sürü olumsuzluklar yaşadım bu süreçte, kişisel ve toplumsal olarak…Ayakta kalmak önemliydi, olumsuzluklara sırtımı dönüp, HERŞEYE rağmen, güzel üretimlerle hayata devam edebilmek iyi geldi ...

Asıl ben teşekkür ederim Hacer Aydın, iyi ki varız, her zaman da bizim gibiler olsun, olmalı, yoksa yaşam çok keyifsiz olurdu…:

Röportaja iltifatla başlamak ne hoş, teşekkür ederim. Kadınların birbirini onore edebilmesi gelişmişlik düzeyi diye düşünüyorum.

Özel olduğumu pek düşünmesem de herkesle aynı acıları yaşamış fakat kendimce başkaldırıp, toplumun biçtiği rolleri üstlenmek istememiş, 80’li yıllarda ortaokul mezunu olarak beş yıl kadar evde oturtulmuş ama o dönemde çokça kitap okuyup ve danteller, kazaklar örsem de ara verdiğim okulu dışarıdan bitirmek için bir mücadele yürüten -tüm akraba muhalefetine rağmen- liseyi dışarıdan iki yıl kadar nispeten hızla bitirip bir yandan da (evden çıkmışken girmek istemeyen) –karşı çıkılsa da bir şekilde işe girebilen (muhasebe bürosuna), hiç bilgisi olmadan başladığı muhasebe işinden müşavirliğe zamanla ulaşıp meslek edinen, hayattaki seçimleri hep zor olan biriydim.

1985 ilk işe başlamam, 1999’da mesleki mali müşavir belgemi almam yanında hep değişik eğitim, seminer vs. sürekli öğrenerek geçirdiğim bir yaşam şekli oldu benimki, hâlâ da devam ediyor … 1989’da aşık oldum, 1993’te evlendim, 1994’te bir kızım oldu, 1996’da evliliğin tüm saçma zorlamalarını kabullenemedim ayrılıp kızımı bir buçuk yaşından itibaren yalnız büyüten daha doğrusu büyütmek zorunda kalan diyelim, böyle mihenk taşları olan yaşamıma, fotoğraf 1992’de ilk defa girmiş oldu.

 

Bir kültür merkezi vardı oturduğumuz mahallemize yakın, orada Süha Derbent’ten eğitim alarak başladım. Eğitim sonunda ilk çekim gezimizde Eyüp-Piyerloti’ye çıkarmıştı hepimizi Süha hoca. O geziye 2 makine boynumda gitmiştim, 1 makine abimin Zenith’ine siyah-beyaz film, diğeri benim Zenith makineme renkli film takmış, tüm ciddiyetimle katılıp çekmiştim.

Yolunda gitmeyen evlilik-hayal kırıklığım, çocuk, iş derken fotoğrafa bir süre zaman ayıramadım. Yine anı fotoğrafları çekerdim fakat emekli olduktan sonra daha çok çekmeye başladım.

Genelde gidip gördüğüm yerleri çekip, göremeyenlere gösterebilmek amaçlı başladı diyebilirim.

Ben de belgesel ağırlıklı çekiyorum. Sıradan bir gezi sırasında da çekiyorum, politik bir protesto alanında da ama en çok direniş alanlarını seviyorum.

İnsan, çürüyen bir topluma sessiz kalarak en güzel kareleri üretse bile, benim gözümde pek bir şey ifade etmiyor. Sadece fotoğraf üretip başını kuma gömerek yaşayan kesime gösterebilmek için, hem çevremize karşı duyarlı olup hem de fotoğraf üretebiliriz diye düşünüyorum ve bunu göstermek amaçlı çoğunluğu direniş alanlardaki fotoğraflarımdan yollayarak FIAP’a (Uluslar arası fotoğraf federasyonuna) AFIAP ünvanını alabildim.

Sol kesimde çoğunluk bu unvanlara karşıdır, haklıdırlar da, ‘fotoğraf’ yarışmaz, tabiî ki, sergilenir de, kapitalist sistem içinde yaşadığımız da bir gerçek. Fotoğrafa yeni başlayıp fotoğrafı bilenlerin puan vermesi ‘olmuş’ demesi motive edici oluyor.

Foto-öykü çalışmalarım olmuştu 2012-2016 arasında bunlar

1-Türkiye’de Şarabın Öyküsü (2012-2014 arası Namık Kemal Üniv. Şarap Üretim Teknolojisi bölümü okuduğum sırada çektiklerimden oluşan)

2-Kazova Direnişi 3- Bombalara Karşı Sofralar ve 4-Kamp Armen

 

Çoğunluk alanlarda freelance çektiğim için İFJ basın kartım da var.

 

Çok ama çok özel bir projenin küratörlüğünü yapıyorsun. İnsanların düşlerini gerçek ediyorsunuz? Bu nasıl bir duygu? 

 

 Elbette ki müthiş bir duygu. Ama asıl olmasını istediğim bu mahkûmların hayatında güzel gelişmelere sebep olabilmesi. Sadece istedikleri kareleri çekmek beni pek tatmin etmiyor aslında…

 

55 FOTOĞRAFLA BAŞLADIK

 

Bu fotoğraf projesinin hikayesini anlatabilir misin? Bu projede yer alma hikayeni de tabii ki.

 

2013’ten beri dahil olduğum ‘Red Fotoğraf’ grubuna, ‘Görülmüştür’ ekibinin proje teklifi sonrasında yaratılan iki bölümlü projeydi. İlk başlangıcı Mayıs 2015’te red fotograf grubunda bulunan herkese gelen mail ile başladı. 55 fotoğrafçı geri dönüp projede yer almak istediklerini belirtti.

Öncesinde red fotoğraf olarak yapılan her projede yer almış ve red gazete’nin hayata geçirilmesini sağlayanlardan biriyim. Sevdiğim-anlamlı bulduğum projeleri hayata geçirmek için emek verdiğimden bu projenin de ‘sorumlusu’ olmuştum ve itiraz eden de olmamıştı.

1.proje; 55 fotoğraf ve 55 tutsak sayısıyla başladı. Her bir fotoğrafçının birer fotoğrafını yolladık, gönderilen fotoğraflara okumalar yaptı mahkumlar, şiir vs. şeklinde … 1.proje bu şekliyle 9’u yurtiçinde 3’ü yurtdışındaki mekanda sergilendi.

 

2.Proje için de ‘dışarıda olsanız ne fotoğrafı çekmek istersiniz’ diye sormuştuk. Proje başında hepimizi bu kısım heyecanlandırmıştı. Böyle bir heyecanın peşini bırakamazdım…

 

Bu arada Red fotoğraf grubu ‘inisiyatif alabilenler’le yürütülen gönüllü grubudur. Henüz belli bir mekânı olmayan, sosyal medya üzerinden duyurularla herkesin katılabildiği sergiler organize eden bir grupken, içinde olduğunda görüyorsun ki ‘eğer bir projeyi yönetiyorsan sonuna kadar sergiyi ortaya koyabilme potansiyelin varsa proje bitiyor, bende yeterince vardı ki bitti. Bunu neden diyorum. 2.proje uzadıkça türlü engeller çıktı, OHAL ilanından sonra proje önderleri rafa kaldırılmasını düşünmüşlerse de ‘proje sorumlusu’ olarak sonlandırıp ortaya çıkardım.

Kolektif iş denilse de böyle gelişmedi, bir yerlerinde ‘sorumlu’ kişiye destek olacak işbölümü yapılmalıdır, tersine engel olanlar vardı, onlara itibar edildiği durumlarda oldu, tüm bunlara rağmen projeyi bitirdim.

 

 

Şimdi bunun hiç sözünü etmeden serginin dolanması beni yaralamış olsa da; bu arkadaşların şimdiye kadar hayatlarını hep bir ‘kadın emeği’ ile ortaya koymuş olmalarına bağlıyorum. Alışmışlar bu duruma ve dillendirmeyi tercih etmemeleri bir yaşam tarzı olmuş, demek ki diye düşünüyorum.

 

2.projenin sonuna doğru görülmüştür ekibinden ne istesem hep, Tülin Şahin Okay’ın isteği yerine getirdiği iletildi hep. Kime bu rahatsızlığımı söylesem ‘o yüzyılların sorunu, hep böyle oldu, boş ver, sus aynen devam et’ demelerine de şaşkın kalıp, ilk defa yazılı olarak burada da dillendirip bunun artık değişmesini, kadın emeğine saygı gösterilmesi gereken bir şey olduğunu bunu ‘bir şekilde bir cümle ile de olsa anılmasını’ isterdim.

Sitemim neden biliyor musunuz, kimse bilmiyor tek kişinin inat ve azmi sebebiyle bittiğini, böyle bir güzel çalışma şehir şehir ve yakında ülke ülke gezecek … sadece bir teşekkür etmek neden zor geliyor anlayamıyorum, oysa bunu yapmayan biri sadece bir salon ayarlayan bir arkadaşımıza yarım sayfa teşekkür vs. yazabiliyorken, projeyi bitirenin hiç anılmaması garip değil mi? yaralıyor ister istemez…

Kısaca ben haksızlıklar karşısında susamıyorum. Projeyi düşünmek elbette ki çok önemlidir, ve (görülmüştür ekibi müthiş güzel bir iş yapıyor bunu her zaman söylüyorum, taktir de ediyorum) ama hayata geçirilmeyen projeler ne kadar çoktur bir düşünün. İyi ki inat edip bitirmişim diye düşünüyorum, zaten bana rastlamışsa başka yolu yoktu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.  

 

Serginizi İzmir’de gezmiştim. Her fotoğrafın önünde dakikalarca kaldığımı biliyorum. Hatta bir arkadaşım baştan sona ağlayarak sergiyi izlemişti. Sergiye gelenlerin tepkileri nasıl sizce?

 

Sergimizde aynı sizin gözlemlediğiniz gibi duygu seli akıp geçiyor, her kesimden insanın ‘insani duygularını’ öne çıkarıyor. Düşünce suçlusu olarak ceza almış kişilerin hayallerindeki karelerin ne kadar hayattan kareler olduğunu görerek çok etkileniyorlar…

 

MEKTUPLAŞMA İLE ULAŞTIK

 

Düşlerini gerçek ettiğiniz insanları nasıl buluyorsunuz ve nasıl ulaşıyorsunuz?

 

Projenin ortağı olan www.gorulmustur.org ekibi çok sıra dışı bir görev yapıyor, siyasi mahkumların cezaevinde yalnız olmadıklarını vurgulamak için onlarla sürekli mektuplaşma yönünde çağrılar yapıyorlar ve bu siteye girerseniz A’dan, Z’ye mahkum isim listesi ve adreslerini görürsünüz, sizler de kimseye sormadan o kişilerle mektuplaşabilir, kart gönderebilir veya fotoğraf bastırıp yollayabilirsiniz.

 

Proje başında her bir fotoğrafçı için oradan (görülmüştür yetkilisinin) seçtiği bir mahkumla, hem mektuplaşma, hem de proje sonuna kadar yazışmayı devam ettirdik.

Mektuplaşmaya devam etmeyen fotoğrafçılar da olmuştur, kendi tercihleridir. ( -ki ben hâlâ mektuplaşmaya devam ediyorum, çünkü öyküler yazıyor Nuri, o konuda yardımcı oluyorum, daktilo edip basıma hazırlıyoruz mektuplaşarak)

Böyle bir yolu bana açtığı için de görülmüştür ekibine elbette ki teşekkür ediyorum.

2.projede istekler çoğalıp fotoğrafçılar kurgu fotoğraf yapamayıp ayrılınca, 8 fotoğrafçı 2’şer fotoğraf isteğini yerine getirdik. (Eğer yeterli sayıda fotoğrafçıya ulaşamasaydım, kararlıydım, arşivimden isteklere yakın fotoğraflarımdan seçerek yine projeyi görünür kılacaktım, ama ne kadar çok fotoğrafçıyla bitirirsek o kadar çok kişiye ulaşacak fikriyle çoğalmayı uygun gördüm)

 

68 kişi olarak başladığınız bu düş yolculuğunda kaç kişi kaldınız? Ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

 

Üstte biraz anlattığım 1.proje sonrası serginin bir hayli ilgi görmesiyle başka fotoğrafçı arkadaşların projeye dahil olmayı istemelerinden sayımız 66’ya çıkmıştı ve yeni mahkumlardan yeni istekler alındı, herkese çekmesi gereken mahkum isteği ulaştırılmış oldu…

Fakat OHAL süreci yüzünden çokça arkadaşımız projeden ayrıldı, şimdi fotoğrafçı giriş çıkış listeme baktığımda sözel teklifler hariç toplamda 114 fotoğrafçı ile muhatap olmuşum proje boyunca…

Mayıs-2017’de 2.projenin rafa kaldırılma söylemi yapıldıktan sonra, tüm inisiyatif bana kaldı.

Mesela, 2.proje başından beri sebepsiz şekilde (konuşmaya da yanaşmayan) enerjimi düşüren iki kadın fotoğrafçı ile proje sonuna kadar iletişim kurmadım, tam projeyi bitirdim ardından proje yetkililerinden bu arkadaşlar konularını çekmişse projeye dahil edip emeklerine yer vereceğimi söyledim. Bunca emek karşısında olumsuz cümle kuracak kimse kalmasın istedim.

 

FOROĞRAFLARIN HEPSİ ÇOK ÖZEL

 

Seni en çok etkileyen düş fotoğrafı hangisi?

 

2.projeyi öyle içselleştirmişim ki hani derler ya hepsi çocuğum gibi... Aynen öyle ayırım yapamıyorum. 68 mahkumun isteğini yerine getiren her fotoğrafçı arkadaşın emeğine saygı duyuyorum. Kimisi zaten hazırda uyan karesi vardı, verdi uzaktan izlemeye başladı gidişatı, kimisi çok zorlandı.

Çoğunluğumuz ‘belgesel’ tarzda fotoğraf çektiğimiz için ‘kurgu’ fotoğrafta zorlandık, çok kolay bir istek kare olsa da, bir roman gibi istekler de gelmişti, çok az da olsa imkânsız olabilecek ‘düşleri’ photoshop yardımıyla tamamladık.

Projeyi hızlandırıp, ayrılanların yerine konularını yapabilecek arkadaşlara yolladıktan sonra (o yıl çalıştığım için sadece hafta sonu gidebiliyordum) 6 hafta sonunda her bir yeni giren arkadaşla çekime gidip onlara bazen destek olup, bazen de modellik yaparak hızlandırdım. Son aşamada projeye eklediğim arkadaşlarımın azmi ile ipi göğüsledik.

Her zaman red fotoğraf işlerini birlikte yaptığımız grafiker arkadaşımız çok sayıda fotoğraf olduğundan, zamanının olmadığını söyleyince grafiker arayışıma Kerim Eren abimiz, mahkumlardan birini tanıdığı için destek verdi. Emeğinin değeri çok yüksektir gözümde, çünkü geçmişte omuzu zaten sakat olan abimiz, bir de o hafta üzerine yeniden düşmüştü, kolu sargıda-omuzundan asılı, hafta sonları Cumartesi Anneleri sonrasında gün boyu katalog düzeltmelerini onun yönlendirmesi ile yaparak basıma hazır hale birlikte getirmiştik.

Onun yanında Yurdal Bilgiç, Hıdır Gün, Sadık Üçok ve Şükrü arkadaş (Gülender Sönmez’in irtibatı) photoshop konusunda işlerimizi keyifle yormadan hemen yapıp hallettiler. Hepsine çok teşekkür ediyorum, onlar olmasa proje daha da çok uzardı…

Emeği geçen herkese minnettarım… Bunu söylemekten hiç zorlanmıyorum, çünkü ‘emek’ verdiler, pozitif enerjiyle yanımda olanlar iyi ki projedeydiler. Emine Başa, Gülender Sönmez, Sultan Esen, Ahmet Demirsoy, Seda Öz, Halil Doğan gibi…

Ve sergi baskılarımızı özenle yapan Alin Fotoğraf-Ali Aydın’a da teşekkür ediyorum.

 

SERGİ İSVİÇRE VE FRANSA’YA GİDİYOR…

 

Sergi en son Kuşadası KUAKMER'de açıldı ve ben herkesin görmesini isterdim. Ama bu yazı yayınlandığında kapanmış olacak. Peki uzatılma olasılığı var mı?

 

Ne yazık ki KUAKMER’in kuruluş yıl dönümü etkinliğine denk geldiğinden uzatamadılar.

 

Not olarak düşmek istiyorum. Sergi; İstanbul, Mersin, Ş.Urfa, G.Antep, Adana, Ankara, İzmir ve Kuşadası(Aydın)’da sergilendi.

 

Bu arada yurtdışı sergileri başlıyor…

İsviçre-Bern :19-27 Eylül

İsviçre-Basel : 29-30 Eylül

İsviçre-Lozan 03-05 Ekim

Fransa Paris Ekim ayı içinde olacak. Bu yurtdışı sergileri ‘görülmüştür ekibi’ organize etti.

 

Mainheim-Almanya’da Ocak 2019’da olacak, sergiyi red fotoğraftan aynı zamanda katılımcımızda olan Enver Enli organize ediyor ve Almanya çevresinde başka mekanlarda da düşünülüyor …

 

Bu arada sergi mekânlarını, projede bulunan değişik illerdeki fotoğrafçı arkadaşlarımız ayarlıyor ve biz götürüyoruz. 35x50 boyutunda 68 fotoğrafımız var, biraz çok sayıda fotoğraf olduğundan salonun kapasitesi önemli.

İstanbul’da ilk 3 günlük tanıtım sergisi olmuştu daha birkaç mekâna gidebilir. Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi-Şişli’ye başvurdum yanıt bekliyorum Ekim ayı için…

 

 İnsanlığın için sana çok teşekkür ediyorum, senin gibilerinin çoğalması dileğimle...

Ankara Katliamı tanıklığımın sonrasında beni rehabilite etme yanı da var bu 2.projenin tam yeni başlamıştık ki katliamı yaşadık, ‘sabahlara kadar uyumadım’ demek yerine, ‘sabahlara kadar çalıştım’ oldu bu ve Kamp Armen belgesel çalışmam…

Ve sadece o da değil  bir sürü olumsuzluklar yaşadım bu süreçte, kişisel ve toplumsal olarak…Ayakta kalmak önemliydi, olumsuzluklara sırtımı dönüp, HERŞEYE rağmen, güzel üretimlerle hayata devam edebilmek iyi geldi ...

Asıl ben teşekkür ederim Hacer Aydın, iyi ki varız, her zaman da bizim gibiler olsun, olmalı, yoksa yaşam çok keyifsiz olurdu…

 

Röportaj: Hacer Aydın

Manşet fotoğraf: Nurten Gül

 







Etiketler :

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER Röportaj Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
HAVA DURUMU
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI